?16. yüzyıl Türk denizciliği? ile ilgili araştırma 2023-2024




?16. yüzyıl Türk denizciliği? ile ilgili araştırma



Ekleyen: DT | Okunma Sayısı: 743

16.Yüzyıl Türk Denizciliği ve “Bir Deniz İmparatorluğu”

Rodos Adası’nın Fethi

Kanuni Sultan Süleyman, Belgrad’ı fethettikten sonra Rodos’u almaya karar verdi. Osmanlı’nın niyetini öğrenen Şövalyeler Kralı Vilye dö Lil Adam derhal harekete geçerek savaş hazırlıklarına başladı. 300 savaş ve 400 nakliye gemisinden meydana gelen donanmanın sevk ve idaresi ise Kurdoğlu Muslihiddin Reis’e verildi. 4 Haziran 1522’de, İstanbul’dan harekete geçen Osmanlı Donanması 24 Haziran’da Rodos’a ulaştı. Kanunî Sultan Süleyman ise, 16 Haziran’da kapıkulu ve eyalet askerleriyle birlikte, İstanbul’dan kara yoluyla harekete geçti. Kanunî, Kütahya yoluyla Marmaris’e, oradan da gemilerle Rodos’a çıktı (28 Temmuz). Teslim teklifinin şövalyeler tarafından reddi üzerine, Ağustos’un birinci günü kale dövülmeye başlandı. Bütün Ağustos ayı, karşılıklı top ateşi ve yine karşılıklı lağım açmakla geçti. Açılan top ateşiyle, kalede mühim tahribat yapılmasına rağmen, bu tahribat kısa zamanda düşman tarafından kapatılıyordu. Türk lağımcılarının Rodos burçlarının altına açtıkları lağımlar sürekli düşman lağımlarıyla karşılaşıyor ve yer altında korkunç boğuşmalar oluyordu.

Bu sırada, 4 Eylül günü, İleki Adası’nın Kara Mahmud Reis tarafından zaptı haberi geldi. 6 Eylül’de ise Rodos’un kuzeybatısında bulunan İncirli Adası ele geçirildi. 10 Aralığa kadar, şiddetli top atışları, lağımlar ve sık sık tekrarlanan umumî hücumlarla, kale iyice yıpratıldı. 18 Aralıkta yapılan bir büyük hücumda şövalyeler, şehir içindeki istihkam ve hendeklerin arkasına çekilmeye mecbur kaldılar ve daha fazla dayanamayarak teslim oldular. (20 Aralık 1522).

Teslim şartları arasında; şövalyelerin eşya ve top dışındaki silahlarını alıp, on gün içinde Rodos’tan ayrılmaları; bu günler zarfında şehirdeki istihkâmların 4.000 yeniçeri tarafından emniyete alınması ve asıl kuvvetlerin iki kilometre mesafede beklemesi yer alıyordu. Kalenin boşaltma işlemlerinden sonra şövalyeler, Üstâd-ı âzam gemilerine binip gittiler. Rodos Kalesi’yle beraber Oniki Ada’nın tamamı ve şövalyelere ait olan Bodrum da Osmanlı İmparatorluğu’na bırakılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’na 20.000’den fazla şehide mâl olan bu fetihten sonra, Kanunî Sultan Süleyman 29 Aralıkta şehre girip kaleyi gezdi. 2 Ocak Cuma günü ise, camiye çevrilen Saint Jean Kilisesi’nde Cuma namazını kılarak adına okunan hutbeyi dinledi ve aynı gün adadan ayrılıp Marmaris’e geçti.

3 Ocak günü Aydın, Midilli, Karasi, Menteşe, Saruhan Sancakbeyleri’ne, Anadolu Beylerbeyi Kasım Paşa’nın nezaretinde Rodos’taki inşaat, imar ve iskân işleri bitinceye kadar adada kalmalarını emredip, İstanbul’a döndü. Rodos’a derhal Türk göçmenleri yerleştirilmeye başlandı. Ada bir sancak yapılıp, Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Eyaleti’ne bağlandı. Sancakbeyi olarak Mehmed Bey tayin edildi. Bundan sonra birçok cami, imaret, mektep, medrese ve yol yapılıp ada imar edildi.
Koron Adası’nın 2. Fethi

II. Bayezid döneminde feth edilmiş olan Mora yarımadasındaki Koron Kalesi, Osmanlı’nın Almanya Seferi sırasında Andrea Doria komutasındaki bir filo tarafından ele geçirilmişti. Kalenin alınmasından sonra iç kaleye Frenkler, dış kaleye ise yerli Rumlar yerleştirilmişlerdi. Üstelik Koron’un ardından Petras ve İnebahtı da elden çıkmıştı. Alman Seferi sonunda İstanbul’a gelen Avusturya elçisi Cornelius, bu yerleri koz olarak kullanarak Macaristan Krallığı’nın Ferdinand’a verilmesi durumunda Koron Kalesi ile Afrika sahilindeki Arçel Adası’nın Osmanlı’ya iade edileceğini bildirdi. Bu teklife Vezir-i Azam İbrahim Paşa’nın cevabı “Biz, savaşarak almayı tercih ederiz” oldu. Sonunda adaya asker çıkaran Osmanlı Donanması l534 Mart ayında Korun’u yeniden fethetti. Peçevî, Mehmed Bey’in Koron Kalesi’ni ele geçirişini şu ifadelerle resmetmektedir: “Kalenin içinde, biri Frenk, ikincisi o bölgenin âsi Rumları, diğeri de inatçı Arnavutlar olmak üzere üç kişim kâfir vardı. Sancakbeyi, her birine ayrı ayrı va’dlerde bulunup kolaylık göstermek suretiyle (istimâlet) aralarına anlaşmazlık soktu. Böylece, bir kısmi, köyleri talan etmek üzere dışarı çıkan kâfirleri kırar. Bundan sonra kâfirler iki gruba ayrılırlar. Dış kaleyi ellerinde tutan Rum ve Arnavutlar, burayı Mehmed Bey’e teslim ederler. İç kaledeki Frenkler de canlarına emân verilmek şartıyla savaş yapılmadan teslim olurlar”

Osmanlı Denizcilik - www.turkosfer.com
Barbaros’un Kaptan-ı Deryalığı

Barbaros’un Osmanlı İmparatorluğu’nun Kaptan-ı Derya’lığına atanması İspanya’da büyük korkuya sebep oldu. 1534’ün Ağustos’unda 80 parça gemi ve 8.000 savaşçıdan oluşan donanması ile Akdeniz’e açılan Barbaros Messina Boğazı’nın İtalya yakasındaki Reggio Limanı ile Sicilya Adası yakasındaki Messina Limanı’nı ele geçirdi. Zengin bir kale olan Arçile’yi yağma etti. Santa Luka, Sidraro, Fondi ve İsperlonga şehir ve kalelerini zapt ve tahrip etti. Toplam 18 kale fetheden Barbaros, kale anahtarlarını, 16.000 esir ve 425 sandık ganimet eşyasını 40 kadırgayla İstanbul’a gönderdi. İtalya’nın güney sahillerini vurup Sardunya Adası’na çıkarak büyük savaşlar yaptı.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Barbaros’u İstanbul’a çağıran emri Cezayir’e ulaşınca 3 gün büyük ziyafetler veren Barbaros Cezayir’den İstanbul’a hareket etti. 19. gün İstanbul’a ulaşan Barbaros Padişah’ın huzuruna çıktı. Sultan Süleyman’ın “Mücahit Lalam” diye kendisini onurlandırdığı Barbaros karşılaştığı iltifatların ardından baş başa kaldıkları bir mecliste son olayları ve yapılacakları Padişah’la görüştükten sonra Tersane Başmühendisi’ni çağırtarak 30 yeni gemi yapılmasını emretti. Bahar gelince de Osmanlı’nın karadan başlattığı Arnavutluk seferinde orduya denizden destek olmak için Padişah’ın emriyle Adriyatik Denizi’ne girdi. Fakat Mustafa ve Hüsrev Paşa haber göndererek Barbaros’tan askerleriyle karaya çıkıp saldırıya karadan destek olmasını istediler. Barbaros ise donanma askerinin karaya çıkmasının deniz usullerine aykırı olduğunu, ayrıca Padişah’ın kendisini denizde görevlendirdiğini bildirerek teklifi kabul etmedi. Fakat Arnavutlar Venedikliler’e çoktan haber uçurup Barbaros’un karaya çıkacağını ispiyonladılar. Bunu duyan Venedik donanması heyecanla “Şimdi bittin Barbaros” diye derhal harekete geçti. Yaşayacağı zaferin müjdesini uykusunda alan Barbaros uyanıp rüyasını bir hocaefendiye tabir ettirirken ufukta da Venedik Donanması göründü. Kahkahalar ve alaylarla iyice yaklaşan düşmana oyun oynayan Barbaros leventlerin karaya çıktığı izlenimini vermek için gemileri uzun bir süre hareket ettirmedi. Düşman iyice yaklaşınca da hep birlikte sancaklarını çekip, toplarını ateşleyerek düşman gemilerinin içine dalan Türk Donanması 30 gemilik Venedik donanmasından 14’ünü batırıp 16’sını da ele geçirerek şanlı bir şekilde İstanbul’a döndü.

Türk Denizciliği’nin Yavuz Sultan Selim’le başlayan atılım yüzyılı, Kanuni Sultan Süleyman döneminde doruğa ulaşmış ve bütün dünyadaki rakiplerine kök söktürerek Akdeniz’den Ege’ye, Karadeniz’den Manş Denizi’ne, Kızıl Deniz’den Hindistan’a, Endonezya’dan Atlas Okyanusu’na kadar her yerde boy göstermiştir.

Denizcilikte elde edilen bu başarılarda Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok liman şehrine kurduğu çok sayıdaki tersanelerin de büyük rolü vardı. Bunlardan en büyüğü, şöhreti dünyayı kaplayan Haliç üzerindeki İstanbul Tersanesi’ydi. Dünyada eşi olmayan bu tersane kızaklanan gemi ve çalıştırılan işçi sayısı bakımından da rakipsizdi. Her çeşit sanat erbabının çalıştırıldığı Tersane’de ustaların ve mühendislerin hepsi Türk’lerden oluşmakta, işçilerin çoğu ise ücretle çalıştırılan hristiyan esirlerden seçilmekteydi. Ücretlerini biriktiren esirler değerlerini ödeyerek hürriyetlerine kavuşurlardı. Yaklaşık 20.000 kişinin çalıştığı İstanbul Tersanesi’nin kapasitesi öyle yüksekti ki istenildiği an 1 yıl içinde Venedik donanmasının bir eşini inşa etmek ve donatmak mümkündü. Denizci bir ülke olan Venedik bile, Osmanlı İmparatorluğu ile barış halinde olduğu zamanlarda bu tersaneye kadırga ısmarlamaktaydı.
Preveze Deniz Savaşı Sürecinde Türk Denizciliği

Osmanlı İmparatorluğu’na denizlerdeki üstünlüğünün bir sonucu olarak dünyanın çeşitli devletlerinden çeşitli gerekçelerle yardım talepleri geliyordu. Bu doğrultuda büyük Hind hükümdarlarından Bahadır Şah da Osmanlı Padişahı’na -Hint Denizi’nden Portekiz gemilerinin temizlenmesi ricasıyla- çok değerli bir hazine gönderdi. Hazineyi İstanbul’a getirmekte olan Salih Reis komutasındaki 20 kadırgaya baskın yaparak ele geçirmek hülyasıyla yola çıkan Andrea Doria, Barbaros’un 40 gemiyle Salih Reis’i korumak için gelmekte olduğunu haber alınca hemen uzaklaşarak ortadan kayboldu. Hazine İstanbul’a sağ salim teslim edildikten sonra Venedikliler’den Syra, Loura, Pathmos, Nio, Stampalie, Egine(Ekin), Paros, Anti-Paros, Tine adaları da dahil toplam 28 ada ve 7 kale fethederek Osmanlı İmparatorluğu’na bağlayan Barbaros, Naxos(Nakşe) adasındaki dukalığı da boyun eğdirip vergiye bağladı. Çerigo (Çuha) Adası ile Girit Adası’nda 80 köy basıp buradaki bazı kalelerle birlikte Kerpe ve Kaşot Adasını da fethederek harekatlarda ele geçirdiği 20.000 esiri İstanbul’a gönderdi.

Venedik’in Adalar(Ege) Denizi ile alakasının tamamıyla kesilmesinden sonra başta İspanya, Almanya, Venedik, Ceneviz, Papalık, Floransa, Portekiz ve Malta gemilerinden oluşan “Haçlı Müttefik Avrupa Donanması” 308’i savaş, 300’ü de yük ve taşıt gemisi olmak üzere toplam 608 gemilik dev bir donanma ile 22 Eylül’de Korfu Adası’nda toplandı. Avrupa donanmalarının bir araya gelerek oluşturduğu ve adeta yüzen bir şehri andıran bu büyük müttefik donanmanın kürek çeken onbinlerce forsasından başka 60.000 asker ve 2.500 topu bulunmaktaydı. Gözler daha önce denizlerde böyle büyük bir olaya hiç şahit olmamıştı. Çokluklarına güvenerek savaşı kazanacaklarına kesin gözüyle bakan batılı krallar, hangi Türk ülkesinin kime ait olacağını çoktan kararlaştırmış ve kendi aralarında pay etmişlerdi bile! 27 Eylül 1538 tarihinde Preveze’de yapılan ve iki taraftan toplam 120.000 kişinin katıldığı savaş sonunda 30.000 mürettebatı ölen düşman gemilerinden 128 tanesi batırılırken, 29’u da 2.775 personeliyle birlikte esir edildi. Hiçbir gemisini kaybetmeyen Türk donanmasının kaybı ise 400 şehit ve 800 yaralıdan ibaretti. (Preveze Zaferi 27 Eylül 1538) Birleşik Haçlı Avrupa Donanmaları’na karşı kazanılan dünya tarihinin bu en görkemli deniz zaferinin müjdesi İstanbul’a ulaşınca Fetihname’yi dîvânla birlikte ayakta dinleyen Kanuni Sultan Süleyman, dört bir yana fetihnameler yollatarak üzerinde güneşin batmadığı bütün ülkelerinde zaferin şerefine şenlikler yapılmasını emretti. Donanmay-ı Hümayûn’la muzaffer bir şekilde İstanbul’a ulaşan Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa hususi bir mecliste günlerce padişahla baş başa kalarak zaferin ayrıntılarını kendisine anlattı.

Hadım Süleyman Paşa da 72 parçadan oluşan Donanma ile 1538 yılında Umman Denizi’ne açılarak Aden’i ele geçirdi ve leventleriyle Hindistan’a gidip Portekizliler’le mücadeleye girişti. Doğudaki deniz ticaret yollarının kontrolüne büyük önem veren Osmanlı İmparatorluğu bu konuda uzun yıllar büyük çaba sarf etmiştir. “Süveyş Kaptanı” unvanı verilen Selman Reis, Piri Reis, Murat Reis ve Seydi Ali Reis gibi ünlü Amiraller Umman Denizi ve Hint Okyanusu’nda uzun yıllar Portekiz Donanması ve diğer ülkelere karşı deniz kontrolünü sağlamak için sürekli bir mücadele halinde olmuşlardır.

Preveze zaferinden bir yıl sonra Barbaros’un yardımcısı Hasan Reis ile Turgut Reis, Nova Kalesi’ni alarak Venedik’i barış yapmaya zorladılar. Birçok adasını ve kalesini Osmanlı’ya bırakan Venedik ayrıca 300.000 altınlık ağır bir de tazminat ödemek zorunda kaldı. Böylece Akdeniz’deki düşman varlığı bitirilmiş ve Osmanlı hakimiyeti tamamlanmış oldu. Bu arada Hasan Reis önderliğindeki levendlerin Cebelitarık Kalesi’ni ele geçirerek Cezayir’deki Türk sınırını İspanya topraklarının burnunun dibine kadar yaklaştırmasıyla çılgına dönen İspanyollar Preveze’nin intikamını almak için Cezayir’e çıkarma yapmak için hazırlıklara başladılar. 1541 yılında bizzat İmparator Şarlken komutasında, Andrea Doria ile birlikte İspanyol, Alman, İtalyan, Flaman ve Maltalı asilzadelerinin en büyükleri, 36.230 savaşçı ve 4.000 safkan süvari atdan oluşan 516 gemilik Birleşik Avrupa Donanması’yla Cezayir önlerine geldiler. 1.000’i Türk olmak üzere toplam 9.000 askeri bulunan Barbaros’un vekili Hasan Reis işi sabaha bırakmayarak düşman üzerine bir gece baskını düzenledi. Yağan yumurta büyüklüğünde dolu, yağmur ve fırtınayla beraber kalkan kılıçlarla Cezayir sahilleri kilometrelerce binlerce ceset, hayvan leşleri ve parçalanmış gemi enkazları ile doldu. Düşmanın birbirini çiğneyip kaçıştığını görerek cesaretlenen yerli Arap halktan binlercesi de savaşa katılmıştı. Boğulan, öldürülen ve esir edilen düşman sayısı 20.000’i buldu. (24 Ekim 1541) Haçlılar, en küçük ağırlıklarını bile gemilerine bindiremeden kaçtıklarından elde edilen bu ganimetlerle Cezayir kat kat daha zenginleşti. Generaller, amiraller, dukalar, prensler, kontlar, şövalyeler ve Cezayir’in fethini görmek için gelen Avrupa saraylarının en asil kadın ve kızları esir edildi. İspanya ve İtalya limanları, Türk Kılıçları’ndan geriye kalan Avrupalı savaşçılarla doldu. Avrupa’nın yarısına sahip, dünyanın en büyük hristiyan devleti İspanya’nın İmparatoru Şarlken, bir avuç levendin koruduğu Cezayir’den kaçarken, başındaki tâcı fırlatıp denize attı ve başı eğik utançla ülkesine geri döndü.
Fransa’ya Donanma Yardımı

İspanya’nın Avrupa’daki en büyük iki rakibinden biri olan Fransa, baş edemediği İspanya kuvvetlerine karşı Osmanlı İmparatorluğu’ndan yardım talep edince 150 gemilik dev bir Osmanlı Filosu Fransa Seferi’ne gönderildi. Kanuni Sultan Süleyman’ın İspanyollar’ın güçlü donanmaları karşısında çaresiz kalarak yardım isteyen Fransa Kralı Fransuva’ya gönderdiği “Ferman”da kullanılan dikkat çekici üslup Fransa’ya karşı Osmanlı’nın izzetini gözler önüne seriyordu..

“Ben ki Sultanlar Sultanı, Hakanlar Hakanı, Hükümdarlara taç veren, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi.. Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Azerbaycan’ın ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve Bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve Nice memleketlerin Sultanı ve Padişahı, Sultan Bayezid Han Oğlu, Sultan Selim Han Oğlu, Sultan Süleyman Han’ım.

Sen ki Fransa vilayetinin Kralı Fransuva’sın! Hükümdarların sığındığı kapıma elçinizle mektup gönderip, ülkenizi düşman istila edip, şu anda hapiste olduğunuzu bildirip, kurtuluşunuz konusunda bizden yardım talep ediyorsunuz. Söylediğiniz her şey dünyayı idare eden tahtımızın ayaklarına arz olunmuştur. Her şeyden haberdar oldum. Yenilmek ve hapsolunmak hayret edilecek bir şey değildir. Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz. Böyle bir durumda atalarımız düşmanları mağlup etmek ve ülkeler fethetmek için seferden geri kalmamışlardır. Biz de atalarımızın yolundayız ve daima memleketler ve alınmaz kaleler fetheylemekteyiz. Gece gündüz daima atımız eyerlenmiş ve kılıcımız belimizde kuşatılmıştır. Yüce Allah hayırlara bağışlasın. Allah’ın istediği ne ise olur. Bundan başka haberleri, gönderdiğiniz adamınızdan öğrenesiniz.. Böyle biliniz..”

Padişah tarafından bu işle görevlendirilen Barbaros Hayreddin Paşa toplam mürettebatı 30.000’i bulan 150 gemilik dev bir filo ile Fransa’nın Marsilya Limanı’na girdi. (20 Temmuz 1543) Limanda sevinç içinde hazır bulunan devlet erkânı ve binlerce Fransız yardıma gelen Türk gemilerini görkemli törenlerle karşıladılar. Barbaros, mahiyetine Fransa Donanması Amirali Duc D’Enghien’i de alarak Nice şehrini zaptetti. (20 Ağustos 1543) Fakat Fransız donanmasındaki düzensizlik ve barut fıçısından çok şarap fıçısı getirmeleri sebebiyle Fransızlar’dan beklenildiği kadar istifade edilemeyince Türk donanması, Nice’i kurtarmaya gelen Andrea Doria’nın donanması ve Marguis del Vasto’nun ordusunun önünden Toulon’a çekildi. Toulon şehri, Fransa Kralı I. François’in emri ile Türk gemilerinin ihtiyaçlarının karşılamak için Barbaros’un idaresine bırakıldı. Bu süre içinde Fransa’nın Toulon Şehri’ne Osmanlı Bayrağı çekildi ve o yılın vergisi de Türk memurlarına ödendi. Türk Donanması Toulon’da 8 ay kaldı. Bu sırada Salih ve Hasan Reis komutasındaki filolar yaptıkları akınlarla İspanya ve İtalya kıyılarını vurdular. 3 yıldır Cenevizliler’in elinde esir bulunan Turgut Reis’i 3.000 altın karşılığı kurtaran Barbaros İspanyollar’ı da Fransızlar’la Crespy Barışı’nı yapmaya mecbur bıraktı. (1544) Fransa Seferi’ni başarıyla tamamlayan Osmanlı Donanması törenlerle Toulon şehrinden ayrıldı. Dönüş yolunda Elba Adası’nı basarak, İtalyanlar’ın elinde tutsak bulunan Sinan Reis’in oğlunu kurtaran Kaptân-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa İtalya kıyılarını yağma ederek çok sayıda esir aldı. Bunların bir kısmını Cezayir’e gönderikten sonra onbinlerce İstanbullu’nun sevinç gösterileri arasında 14.000 esirle limana girdi.
Cerbe Deniz Zaferi

Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenlik mücadelesinin Batı Akdeniz’e yayılması nedeniyle sıranın kendilerine de geleceğinden korkan Malta’daki Saint Jean Şövalyeleri’i bu durumdan çok rahatsız olmaktaydılar. Şövalyelerin gayretleri sonucu İspanya Kralı II. Philippe ile Papa’nın ortak girişimleri ile İspanya, Papalık, Cenova, Floransa, Sicilya, Malta, Napoli ve Monaco’dan oluşan bir haçlı ittifakı kuruldu. 200 gemiden oluşan Birleşik Haçlı Donanması’nın 2 Mart l560’da Cebre Adası’na çıkması üzerine harekete geçerek l3 Mayıs l560’da Cerbe önlerine gelen Osmanlı Donanması adanın 7-8 mil açığında konuşlanan Avrupa Donanmaları ile büyük bir deniz savaşına tutuştu. 16 Mayıs 1560’da başlayan ve kovalamacalı olarak 3 gün 3 gece süren savaş sonunda 60 gemisini kaybeden Haçlı Donanması 20.000 de ölü bıraktı.

Büyük bir zaferle sonuçlanan bu savaş sonunda en büyük haçlı bayrağını denizde sürüyerek şanlı bir şekilde İstanbul’a giren Osmanlı Donanması 5.000 esirle birlikte düşmanlardan ele geçirilerek direk ve küpeşteleri çıkartılmak suretiyle küçültülen kadırgaları da beraberinde getirerek top atışlarıyla limana yanaştı. Düzenlenen muhteşem karşılama töreninde bulunan Avusturya Elçisi Busbecq, gururlanmamasına şaşırdığı Kanuni’nin vezirlere hitaben: “İşte insan bunları görüp de tekebbüre (gurura) kapılmamalı ve her şeyin Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle olduğunu fikredip, Allah’a şükürler etmelidir.” dediğini iletir.

Osmanlı Donanması, Preveze’den aşağı kalmayan büyük Cerbe Deniz Zaferi ile Haçlı Donanması’nı tamamıyla yok etmek suretiyle, Batı Akdeniz ve Kuzey Afrika’da büyük bir deniz üstünlüğü elde etti. Fernand Braudel’in deyişi ile İspanyol askerlerinin Türkler karşısında bir kez daha “Boylarının ölçüsünü” aldıkları bu deniz savaşı sonunda İspanyollar Akdeniz’deki “Türk deniz üstünlüğü”nü kabul etmek zorunda kalarak sonraki aşamalarda anlaşma yolunu seçtiler.
Malta Kuşatması

Osmanlılar’ın büyük zaferi ile sonuçlanan ve Türkler’in Batı Akdeniz’den çıkarılamayacağını bir kere daha ortaya koyan Cerbe Muharebesi’nden sonra dikkatler Malta’ya çevrildi. Çünkü Mısır, Trablusgarp, Cezayir ve diğer bazı önemli yerlerin idare ve emniyeti Malta’nın Osmanlı idaresinde bulunmasını gerektiriyordu. Rodos Adası’nın Osmanlılar tarafından 1522’deki fethinden sonra buradan çıkarılan Saint Jean Şövalyeleri Şarlken tarafından Malta’ya yerleştirilmişti. Ada, kısa bir zaman içinde şövalyeler tarafından çok güçlü ve zararlı bir hale getirilmişti. Korsanlık faaliyetleriyle ticaret gemilerini vurmak suretiyle Osmanlı ticaretine zarar veriyor ve nihayet Osmanlılar’a karşı yapılan bütün savaşlara iştirak ediyorlardı. Ayrıca Hıristiyan korsan gemileri için de güvenli bir sığınak konumundaydılar. Bütün bu sebeplerden dolayı Osmanlı İmparatorluğu yönünü Malta’ya çevirdi. İspanyollar ise Malta’nın düşmesi durumunda bunun aleyhlerine büyük sonuçlar doğuracağını ve Osmanlı Donanması’nın Sicilya, Napoli ve çevresine kadar ulaşacağını bildiklerinden Malta’nın savunmasına büyük bir önem veriyorlardı.

Osmanlı yönetimi Malta Seferi konusunda acele etmemesine rağmen bir Türk gemisinin Zenta ve Kefalonya Adaları arasında 7 Malta korsan gemisi tarafından ele geçirilmesi üzerine “Ahali-i İslâm-i Nüsret encâma zarar ve haşaretten hâli olmayan” Malta’nın alınması için hazırlıklara başladı. Haliç, Gelibolu ve Sinop tersanelerinde yeni gemiler inşa ve mevcudular tamir edilip kalafatlanırken, bazı gönüllü reisler için Rodos’ta 18 oturaklı kaliteler yaptırılması yoluna da gidildi. Osmanlı Donanması, 29 Mart l565’te 300’e yakın irili ufaklı gemi ve 45.000 kişiden oluşan büyük bir ordu ile Malta’ya hareket ederek l9 Mayıs’ta adaya asker çıkardı. Ancak Turgut Reis, kuşatmanın birinci ayında Sant Elmo burçları önünde atılan bir top güllesinin çarptığı kayadan fırlayan bir taşın başına isabet etmesi sonucu şehit oldu.

Saint Helen Kalesi 17 günde (24 Haziran 1565) fethedilmekle beraber asıl maksat olan Malta kuşatıldı. Son kale olan Malta bütün varlığıyla direnmekteydi. Çok şiddetle devam eden çarpışmalarda Osmanlı ordusu 20.000 şehit verdi. Kalenin hem sağlam bir mevkide bulunması hem de çok kuvvetli surlarla çevrili olmasının yanında adanın gereği gibi abluka altına alınamaması da dışardan sürekli takviye yardımların gelmesine sebep oluyordu. Kuşatmanın uzamasından dolayı donanmanın maruz kaldığı erzak ve malzeme sıkıntısı da adanın fethine imkan vermedi. Sicilya genel valisinin İspanya, Fransa ve Papalık desteğiyle 72 kadırga ve 10.000 askerle yardıma gelmesi ve deniz mevsiminin geçmekte olduğunun görülmesi üzerine kalenin alınamayacağı anlaşılarak kuşatmaya son verildi. Nihayet Serdar Mustafa Paşa 11 Eylül’de asker ve malzemeyi gemilere yükleterek dönmek üzere denize açıldı.
Sakız Adası’nın Fethi

Kanunî Sultan Süleyman ertesi yıl Malta’ya diyet olmak üzere Sakız Adası’nı Osmanlı hakimiyetine almak için Donanma’ya hareket emri verdi. Mart-Nisan 1566’da Kaptan-ı Derya Piyale Paşa 70 parça kadırga ile denize açılıp adanın karsısındaki Çeşme’ye geldi. donanmanın Çeşme’ye geldiğini gören Sakız yönetimi hediye ve vaadlerle Osmanlı’yı vazgeçirmeye çalıştılarsa da başaramadılar. Bunun üzerine 14 Nisan 1566’da Sakız’a çıkan Piyâle Paşa ve leventleri kan dökmeden adayı ele geçirip bütünüyle Osmanlı topraklarına kattılar. Adaya muhafızlar koyan Piyâle Paşa Sakız Adası’nın en büyük kilisesini de camiye çevirdi. Böylece Ceneviz, Ege’deki son kolonisini de kaybetmiş oldu. Türkler’in adayı ele geçirmesi, Katolik Cenevizliler’in baskılarından bıkan yerli Rumlar tarafından da sevinçle karşılandı. Böylece Sakız Adası da diğer komşu adalar gibi Osmanlı hakimiyetinin sağladığı müsamaha iklimine girmiş oldu. Sakız Adası’nın bütünüyle Osmanlı hakimiyetine girdiği haberini alan Kanuni “Eyi tedarik olunmuş” diyerek memnuniyetini belirtti. Piyâle Paşa’ya gönderilen hükümde ise, Sakız’ın bir sancak halinde Kaptan Paşa Eeyâleti’ne katılması uygun görülerek adanın gelirleri ile nüfus tespiti yapıldı ve Sakız’ın ileri gelenleri de İstanbul’a gönderildi.
Kıbrıs Adası’nın Fethi

Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethinden sonra kendisine Doğu Akdeniz hâkimiyeti yolu açılan Osmanlı İmparatorluğu’nun Kıbrıs Adası’nı da alması askerî ve siyasî bir zorunluluk halini almıştı. Sıkıştırıldıklarında Kıbrıs’a sığınan korsanlar, deniz ticaret gemilerine ve hacca giden yolcu gemilerine saldırarak yol güvenliğini tehdit ediyordu. Ayrıca Güney Anadolu, Suriye ve Mısır’a yapılması muhtemel bir düşman saldırısında da adanın üs olarak kullanılması tehlikesi bulunuyordu. Dolayısıyla, Kıbrıs Adası Venedikliler’in elinde kaldığı müddetçe Doğu Akdeniz’de Osmanlı hâkimiyetinin tam olarak tesisi mümkün olmayacaktı.

Şeyhülislam Ebussuûd Efendi’nin de fetvâsı üzerine Kıbrıs’a sefer açılmasına karar verildikten sonra, Osmanlı İmparatorluğu adanın kan dökülmeden ele geçirilmesi için diplomatik teşebbüslere başladı. Bu meyanda Venedik’e gönderilen Divân-ı Hümayûn tercümanlarından Mahmud Efendi’nin ve Venedik’teki diğer Osmanlı tebeasının ilişkilerin gerginleşmesiyle tutuklanmasına karşılık olarak Osmanlı İmparatorluğu da İstanbul’da bulunan Venedikli tâcir, konsolos ve konsolosluk memurlarını tutuklayarak Venedik ticaret gemilerine el koydu.

Bu arada Osmanlı İmparatorluğu, Kıbrıs Seferi sırasında diğer ülkelerle problem çıkmaması için bir takım siyasî ve askerî girişimlerde bulunarak; 1568’de Avusturya’yla sekiz yıllık barış, 1569’da Fransa’yla II. Kapitülasyon ve 1570’te de Rusya’yla dostluk anlaşmaları imzaladı. İlaveten, Klis ve Hersek sınırlarında güvenlik artırıcı önlemler alıp donanmayı güçlendirmek için girişilen faaliyetleri de hızlandırıldı.

İstanbul’da gizli yürütülen sefer hazırlıklarını farkeden Venedik Elçisi Antonio Barbaro, bir yandan durumu Venedik Senatosu’na bildirerek önlem alınmasını isterken, diğer yandan da olayı Sokollu nezdinde protesto etti. 1570 Şubat ayında Sokollu Mehmed Paşa ile Venedik Elçisi Barbaro görüşmelerde bulunmak üzere Venedik’e ikinci bir elçinin gönderilmesinde anlaştılar.

11 Şubat 1570’de Venedik’e gönderilen Divân-ı Hümayûn çavuşlarından Kubad Çavuş Senato’nun olumsuz cevabını 5 Mayıs 1570’de İstanbul’a getirdi.

Durumun vehametini kavrayan Venedikliler, Avrupa devletleriyle temasa geçerek destek arayışlarına giriştiler. Bu teşebbüsler sonunda Papalık, Venedik ve İspanya, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı üçlü bir ittifak yapılmasını kararlaştırdı. Malta Şövalyeleri, Sicilya Krallığı, Cenova Cumhuriyeti ve Savva Dükalığı da bu ittifaka birer ikişer gemiyle sembolik olarak katıldı.

Bu arada aralarında aldıkları karar gereği Girit’in Suda Limanı’nda birleşecek olan müttefik donanması, ittifaka dahil güçlerden sadece Venedik Donanması’nın bölgeye gelmiş olması dolayısıyla Osmanlı Donanması’na müdahale edemedi. 1570 Ağustosu’nda bir araya gelebilen müttefik donanması değişik kısımlardan 206 gemi, 1.300 top, 16.000 asker ile 36.000 gemici ve kürekciden oluşuyordu. Osmanlı Donanması ise; 180 kadırga, 10 mavna, 170 barça ile karamürsel denilen küçük deniz parçalarından olmak üzere toplam 360 gemiden oluşuyordu.

Haziran ayında Fenike Limanı’na ulaşan Osmanlı Donanması, 20 günlük bir moladan sonra buraya sevkedilen Anadolu Sipahileri ile 2 Temmuz 1570’de adaya ilk çıkarmayı yaptı. 3 Temmuz’da Tuzla’nın ele geçirilişinin ardından 27 Temmuz’da Lefkoşe kuşatıldıysa da, kalenin fethindeki gecikme ve güçlük dolayısıyla takviye olarak Donanma’dan getirilen Kapıkulu Ocakları’nın da katılımıyla Lala Mustafa Paşa tarafından 9 Eylül 1570’de fethedildi. Bu sırada müttefik donanması Meis Adası’na kadar gelmiş ve Lefkoşe’nin düştüğü haberini alarak geri dönmüştü.

Lefkoşe’nin düşmesinden sonra Magosa dışında bütün Kıbrıs teslim oldu. 1570 yılı Ekim ayı ortalarında Magosa üzerine yürüyen Osmanlı Ordusu şehri kuşatma altına aldı. Kaleye deniz tarafından gelmesi muhtemel yardımın önünü kesmek ve ani düşman baskını ihtimalini yok etmek gayesiyle Piyale Paşa Rodos açıklarında bekliyordu. Ancak yaklaşan kış mevsimi dolayısıyla Piyale Paşa, Arap Ahmed Paşa komutasında 40 kadar kadırga bıraktıktan sonra adadan ayrıldı. Kıbrıs’ta ise yalnız Serdar Lala Mustafa Paşa kaldı.

Kış mevsimi geçtikten sonra İstanbul’dan Müezzinzâde Ali Paşa ve Pertev Paşa kumandalarında iki donanma Akdeniz’e çıkarıldı. Bu donanmaların desteğini alan Lala Mustafa Paşa da Magosa’yı iyice sıkıştırdı. Nihayet Kale Komutanı Bragadino 4 Ağustos 1571’de 5 maddelik anlaşmayla kaleyi teslim etti ve böylece Kıbrıs’ın Fethi tamamlanmış oldu.
Bir Deniz İmparatorluğu

Türk Deniz Gücü’nün İspanya, Venedik, Ceneviz, Fransa ve Malta gibi denizci devletlerden oluşan Birleşik Avrupa Devletleri’ne karşı tek başına mücadele edebilmesi;

Neredeyse bütün Osmanlı sahillerinin tersane ve liman şehirleri halini alması; bazı stratejik nehirlerde bile donanma bulundurulması ve tersaneler kurulması;

Akdeniz’de Cezayir, Tunus, Trablusgarb, İskenderiye, Kıbrıs, Rodos, Sakız, Midilli ve İnebahtı’nın, Kızıldeniz’de Süveyş, Cidde, Moha ve Aden’in, Basra Körfezi’nde ise Basra gibi eyalet ve sancakların birer deniz üssü ve filosu olarak şekillenmesi;

Karadeniz’in tamamının bir göl olarak yüzyıllar boyunca sadece iç ticarete açık tutulması;

Akdeniz’in dünyanın en önemli uluslararası ticaret merkezi haline gelmesi;

15-20.000 kilometreye kadar uzanan sahil şeridinin büyük ölçüde güvenliğinin sağlanması;

Fransa’nın İspanyol Donanması’na karşı Osmanlı İmparatorluğu’ndan yardım istemesi üzerine 150 gemilik dev bir filo ile Fransa’ya yardım için sefer düzenlenmesi;

Hind hükümdarlarından Bahadır Şah’ın Hint Denizi’ndeki Portekiz gemilerine karşı Osmanlı İmparatorluğu’ndan yardım istemesi üzerine Süveyş Limanı’nın üs haline getirilerek görev sahası Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Güneydoğu Asya’nın güvenliği olan bir “Hint Kaptanlığı” ihdas edilip Hint Denizi’ndeki güvenliğin sağlanması;

Sumatra Adası ve Malaka Yarımadası’nda hüküm süren Açe Devleti’nin Portekiz saldırılarına karşı yardım istemesi üzerine Portekiz ve İspanya’ya karşı korunarak güvenliğinin sağlanması ve Osmanlı Padişahları’nın “Sultân-ı Hâkimü’l-Bahreyn” (İki Denizin Sultanı) lakabını alması gibi hususlar dikkate alındığında, Osmanlı İmparatorluğu’nun aynı zamanda dünya tarihinde eşine az rastlanan bir Deniz İmparatorluğu olduğu görülmektedir.

Türk Denizciliği bu dönemde Salih Reis, Aydın Reis, Murat Reis, Selman Reis, Seydi Ali Reis, Hasan Reis, Piyale Paşa, Kılıç Ali Paşa gibi ünlü denizcileri ve bugün adlarını bile bilmediğimiz isimsiz kahramanlarıyla başarıdan başarıya koşmuş; bu yüzyılda Türk savaş gemileri üstünlüğünü bütün dünyadaki rakiplerine kabul ettirmiş, İmparatorluğun dış politikasının ideal bir uygulama aracı olarak, güç göstererek veya güç kullanarak siyasi hedeflerin ele geçirilmesinde önemli rol oynamıştır.

Türk Denizciliği, özellikle 16’ncı yüzyılda zirveye ulaşan bu göz kamaştırıcı başarısını; üst düzeydeki denizcilik bilgisine, gemi yapımındaki üstün tekniğine, günümüzde bile hayranlık uyandıran lojistik destek sistemi ve üs zincirine, sahip olduğu mükemmel düzeydeki deniz haritalarına ve en önemlisi tüm bu konuları değerlendirip uygulayabilecek, inançlı ve üstün nitelikte denizciler yetiştirmesine borçludur. Osmanlılar, kadırgaları, barçaları, pergendeleri, baştardeleri ile mavi enginliklerde dolaşan usta denizcileri, ünlü haritacıları, gök bilimcileri ve savaş kahramanları ile tarih yazmış ve dünya denizcilik tarihine tartışmasız olarak damgalarını vurmuşlardır.

Alıntı...

Kaynak:http://www.turkosfer.com/




 Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece dersturkce.com'a aittir. Sitemizde yer alan dosya ve içeriklerin telif hakları dosya ve içerik gönderenlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Telif hakkına sahip olan dosyaları lütfen iletişim bölümünden bize bildiriniz. Dosya 72 saat içerisinde siteden kaldırılır.Telif Hakkı Hakkında|Editör, ziyaretçi ya da üyelerimiz tarafından eklenen hiç bir içerikten dersturkce.com sorumlu değildir.İLETİŞİM:dersturkcem@gmail.com
Sitemiz hiçbir şekilde kar amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.