7.Sınıf Türkçe BEN, MİMAR SİNAN Metni Oku 2023-2024




7.Sınıf Türkçe BEN, MİMAR SİNAN Metni Oku



Ekleyen: DT | Okunma Sayısı: 2157

BEN, MİMAR SİNAN


MİMAR SİNAN: Ben, Mimar Sinan!
29 Mayıs 1490 yılında, Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdum. O gün, İstanbul’un fethinin 37. yıl dönümüydü.
Sevgili gençler! 98 yıl yaşadım. Devlete, tam 70 yıl hizmet ettim. Size hayatımı ve çağımı anlatmak istiyorum. İlginç bulacağınızı umuyorum. Yavuz Sultan Selim döneminde, birkaç yıllık bir eğitimden
sonra İstanbul’daki acemi ocağına alındım…
Benim için, küçük Ağırnas köyünden sonra, İstanbul’da her şey ilginçti. Bir imparatorluğun
yüreğinde dolaşıyordum. Ama bu koca kentte bir yapı, beni özellikle kendine çekmeye başladı. Bu
Ayasofya’ydı.
(…)
Mühendisliğin ve mimarlığın inceliklerini öğrendikçe bu kadar büyük bir kubbeyi, bu kadar
yükseğe oturtabilmenin olağanüstülüğünü anlıyordum. Mimarlarına da saygı duyuyordum. Ama bazı
yabancı mimarların söylediğini duyduğumuz şu yaman sözleri, yüreğimi yaralıyordu.
1. SES: “İslam uygarlığı hiçbir yerde, Ayasofya kubbesi gibi bir kubbe yapmayı başaramamıştır.
Bu kubbe, üstünlüğümüzün kanıtıdır.”
MİMAR SİNAN: Ama bizden biri bu kubbeyi yenmeli! Sizlere üç eserimin hikâyesini anlatmak
istiyorum.
1542 yılıydı. Kanuni Sultan Süleyman, ünlü Estergon Kalesi’nin de alındığı seferden dönüyordu.
Padişah, neşeliydi. Kendisini, Edirne’de çok acı bir haberin beklediğini henüz bilmiyordu. Oysa en
sevdiği oğlu Şehzade Mehmet ölmüştü! İstanbul’a gelince bana, oğlunun anısına bir cami yapmamı
emretti. İlk büyük eserim, işte bu Şehzade Camisi’dir.

Uygun bir zamanda caminin temelini attım. Burası ileride, Şehzadebaşı diye anılacaktır. Kısa süre içinde binanın kubbeleri, deniz dalgaları gibi yükseldi. İki minaresi, boylu boslu iki civana benziyordu.
Caminin içinde her gece sekiz bin kandil yanacaktı. Beş yılda biten bu cami, benim çıraklık eserimdir.
Durmadan çeşitli binalar yapıyordum ama hiçbiri hayallerim kadar büyük değildi. Bir sabah,
yine tezgâhımın başında çalışıyordum. Bir saray görevlisi çıkageldi.
2. SES: Sinan Ağa!
MİMAR SİNAN: Buyur.
2. SES: Saadetlu padişah seni bekler.
MİMAR SİNAN: Hemen mi?
2. SES: Hemen.
MİMAR SİNAN: Başüstüne. Vakit geçirmeden Topkapı Sarayı’na koştum. Beni hiç bekletmeden
huzura aldılar. (Başını eğer, ellerini kavuşturur.) Beni emretmişsiniz hünkârım!
3. SES: Bak a mimarbaşı! Zaman rüzgâr gibi. Dünya ölümlü. Hayat bir rüya. Saltanat bir cihan
kavgası. Bir gün o da bitecek. Benim adıma da bir cami yapmanı isterim. Güzel bir cami.
MİMAR SİNAN: Başüstüne hünkârım.
Kanuni Sultan Süleyman’ın adını taşıyacak bir cami, elbette Ayasofya’yı aşmalıydı. Ama nasıl?
Bu soru, beni nice geceler uyutmadı. Nasıl? Kader, bu soruyla beni sınava çekiyordu. Sonunda bir
karara vardım. Caminin yerini seçtim ve planını bitirdim.

1550 yılının haziran ayında, büyük bir törenle, caminin temelini attık. Törene, başta padişah
olmak üzere devletin bütün ileri gelenleri katılmıştı. Temele ilk taşı, Ebussuud Efendi koydu. Tasarladığım
kubbeyi oturtmak için her biri tek parça, dört büyük sütun lazımdı.
Bu dev sütunların ikisini İstanbul’dan temin ettim. Üçüncüsü İskenderiye’den, dördüncüsü
Baalbek Harabeleri’nden getirilmiştir. Sütunların karadan ve denizden İstanbul’a taşınması tabii kolay
olmadı. Hayli zamanımızı aldı. Sonunda sütunlar dikildi. Oynamaz, yıkılmaz hâle getirildi. Kubbe, 28 metre
çapında olacaktı.
(Ayasofya’nın kubbesinin çapı 30 metre, 90 santimdir.)
Doğru. Ama ben, Ayasofya’nın kubbesi, boyutları ile yarışmamaya karar vermiştim. Amacım,
dev bir kule yapmak değil, mimari bir şaheser yaratmaktı. Ben, Ayasofya’dan daha güzel bir cami
yapmak istiyordum.
3. SES: Güzel bir cami, mimarbaşı!
MİMAR SİNAN: Haklısınız hünkârım. Güzellik, büyüklükten daha güçlüdür. Nitekim Lady Montagu
(Leydi Montagu) gibi aydın bir Hristiyan, 1718’de şöyle yazacaktır:
4. SES (KADIN): “İstanbul’da gördüğüm birçok camiyi, Ayasofya’dan daha çok beğendim.
Mesela Süleymaniye Camisi. Muntazam bir kare şeklinde. Köşelerinde gayet güzel dört kubbe var.
Ortada, mermer sütunlar üzerinde de zarif bir kubbe.”

MİMAR SİNAN: İşte böyle. Amacıma ulaştım. Biz yine inşaatın başına dönelim. Büyük yapının
yükselmesi, ister istemez yavaş gidiyordu. Çünkü en ufak ayrıntıya bile özeniyordum. Ahşap kapılar, en
değerli sanatçılar tarafından işleniyordu. Renkli ve nakışlı camlar, emsalsiz birer sanat eseriydi. Nakkaş
İbrahim yapıyordu. Bu camların renkleri, güneşin ve mevsimlerin ışıklarıyla değişir. Caminin içine her an
başka bir manzara verir. Nihayet, caminin azametli kubbesini kapattım. Ama İstanbul, birdenbire çeşitli
söylentilerle çalkalanmaya başladı.
5. SES: Bu kadar büyük kubbenin durması, imkânsızdır.
6. SES: Bence bu kubbe, her an çökebilir.
7. SES: Biri padişahımıza haber vermeli. Mimar Sinan Ağa, büyük kubbe tutkusuyla delirmiştir.
8. SES: Bu yüzden de işi bırakmış. Başka işlerle oyalanır.
MİMAR SİNAN: Ve padişah, bir gün hiç beklenmedik bir anda çıkageldi.
3. SES: Niçin benim camim ile ilgilenmeyip mühim olmayan nesnelerle vakit geçirirsin? Şimdi tez
söyle! Bu bina ne zaman tamam olur?
MİMAR SİNAN: Padişahtan şimdiye kadar işitmediğim bu sözler karşısında şaşırdım, dilim tutuldu.
Ancak şu sözleri söyleyebildim. ( Padişaha döner.) Saadetlu padişahın devletinde, iki ayda tamam olur.
İki ay sözüne, padişah kadar maiyeti de şaşırdı. Hatta içlerinden biri, beni korumak için söze karıştı.
9. SES: Mimar Ağa, saadetlu padişahın ne buyurduğunu işittin mi? Bu bina ne zaman, kapısı
kapanacak şekilde tamam olur? Bir daha söyle!
MİMAR SİNAN: İki ay tamam olunca bu bina da tamam olur. Bunun üzerine padişah şöyle dedi:
3. SES: Ağalar! Mimarbaşı ne dedi, işittiniz, şahit olun!
MİMAR SİNAN: Sonra padişah, bana döndü.
3. SES: Bak a Sinan Ağa!.. İki ayda tamam olmazsa seninle konuşuruz! (Padişah uzaklaşır.)
MİMAR SİNAN: Sonradan öğrendiğime göre, padişah saraya dönünce haznedara şöyle demiş:
3. SES: Mimarbaşının delirdiği açığa çıktı. Bir nice yıllık işi, iki ayda bitirmek hiç mümkün müdür?
Adam, başının korkusundan aklını kaçırdı. Çağırıp bir de siz sual edin!
MİMAR SİNAN: Haznedara da “İki ayda tamam olur.” dedim. “İki ayda tamam edip tarihe
namımı bırakırım.”
Geceleri de meşale ışıkları altında çalışmaya başladık. Bir hafta sonra, padişah yine geldi.
3. SES: Mimarbaşı, sözünde kararlı mısın?
(Mimar Sinan, saygıyla durur.)
MİMAR SİNAN: Evet hünkârım. Allah’ın yardımıyla söz verdiğim tarihte, camiyi tamamlayıp
kapısını kapayacağım.
3. SES: Sana güveniyorum Koca Sinan!
MİMAR SİNAN: Tam iki ay sonra caminin ana kapısı ve öteki kapıları kapandı. Hiçbir eksiği
kalmamıştı. İnşaat, 7 yıl sürmüştür. 1558 yılının haziranında padişah, maiyeti ve halk, Süleymaniye Camisi’nin avlusuna girdiler. Kapının altın anahtarını ellerine teslim ettim. İnsan, yapabileceğini söylemeli,
söylediğini de yapmalı. Padişah, sordu:
3. SES: Bu caminin kapısını açmaya en layık olan kimdir?
MİMAR SİNAN: Ben, heyecan içindeydim. Padişahın maiyetinden biri, bu soruyu şöyle cevaplandırdı:
9. SES: Padişahım, Mimar Sinan Ağa kulunuz, bir pir-i azizdir. Camiyi açmaya herkesten fazla o layıktır.

MİMAR SİNAN: O tarihte 67 yaşındaydım. Ama bir delikanlı gibi kızardım. Ellerim titriyordu.
Padişah, bana döndü.
3. SES: Evet. Bu bina eylediğin Allah’ın evini, dua ile yine senin açman en doğrusudur.
MİMAR SİNAN: (…) Süleymaniye, benim kalfalık eserimdir. 1566’da Zigetvar Kalesi’ni kuşatmıştık.
Dış kale düşmüştü ama iç kale hâlâ dayanıyordu. Kalenin düşmesine belki de birkaç saat kala Kanuni
Sultan Süleyman, savaş çadırının içinde, gözlerini yumdu.
MİMAR SİNAN: Kanuni Sultan Süleyman’ın yaşayan tek oğlu Selim, II. Selim unvanıyla tahta
geçti. Bir gün beni huzura çağırdı. Tahta çıkalı daha bir yıl olmuştu.
10. SES: (…) Benim adıma öyle bir bina yap ki bir eşi daha bulunmaya! Adımı, geleceğe taşı.
Hiçbir isteğine hayır denmeyecektir. Göreyim seni koca Mimar!
MİMAR SİNAN: Caminin, çok sevdiği Edirne’de yapılmasını emretti. Yüreğim kaygı ve sevinçle
dolu, tezgâhımın başına geçtim. Bu, belki de benim için son fırsattı. 77 yaşındaydım. Selimiye Camisi,
benim ustalık eserim olacaktı. Edirne’ye giderek çalışmaya başladık. 1567 yılında temelini attık. Padişah
bazı kendi geliyordu.
10. SES: Camim nasıl gider mimarbaşı?
( Mimar Sinan, ellerini kavuşturur.)
MİMAR SİNAN: Yolunda gider hünkârım.
İşlerin nasıl gittiğini, bazen de yazıyla soruyordu. Bu telaşın nedeni, belki de önsezi idi. Çünkü
camisinin bittiği yıl, dünya sefasına veda etti.
MİMAR SİNAN: Cami, 7 yılda bitti ve 1574 yılında açıldı. Şimdi de sapasağlam ayakta duruyor.

Sanat tarihçisi Profesör Ernst Diez (Örnıs Diyez), Selimiye hakkında şöyle yazıyor:
11. SES: “Selimiye Camisi’nde mekân tesiri, insanüstü yüksekliği ve büyüklüğü ile Hindistan’daki
Adil Şah Türbesi’ni, Roma’daki Panteon ve Sen Piyer Kilisesi de dâhil, yeryüzündeki bütün diğer yapıları,
gölgede bırakmaktadır.”
MİMAR SİNAN: Kitabının bir başka yerinde de şöyle yazıyor:
11. SES: “Yeryüzünün bütün kültürlü milletleri içinde yalnız Türkler, Ayasofya’yı aşmak cesaretini
göstermişlerdir.”
MİMAR SİNAN: Ömrümün sonunda anılarımı da yazdım. “Tezkiret-ül Bünyan” adını taşıyan anılarımı
şöyle bitirmiştim: “Ümit ederim ki kıyamete kadar gayret ve çalışmam unutulmaz ve yaptığım eserler
yıkılsa bile bu anıları okuyanlar, beni hayır dualarında unutmayıp hatırlarına getirirler.”
Değerbilir gençler! Hepinize başarılar dilerim.


Turgut ÖZAKMAN
(Kısaltılmıştır.)

 

Metnin Cevapları için Tıkla...




 Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece dersturkce.com'a aittir. Sitemizde yer alan dosya ve içeriklerin telif hakları dosya ve içerik gönderenlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Telif hakkına sahip olan dosyaları lütfen iletişim bölümünden bize bildiriniz. Dosya 72 saat içerisinde siteden kaldırılır.Telif Hakkı Hakkında|Editör, ziyaretçi ya da üyelerimiz tarafından eklenen hiç bir içerikten dersturkce.com sorumlu değildir.İLETİŞİM:dersturkcem@gmail.com
Sitemiz hiçbir şekilde kar amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.